top of page

KURBAN VE BAYRAM

Kurban, sözlük anlamı yakınlık olan, Arapça “kurb” kökünden türetilmiş olup, insanı Allah’a yakınlaştıran  sunu demektir. Kurban ve adağın çeşitli türleri varsa da, burada Kurban Bayramında kesilen kurbanın üzerinde durulacaktır! Hz. İbrahim yerine getirdiği ibadetle, putlara ve ilahlaştırılan insanlara değil, sadece Yüce Allah’a keserek, tevhid ehli olduğunu göstermiştir! Kurban kesen  Müslüman,  aynı zamanda inananların atası, gani gönüllü ve cömert Hz. İbrahim’den, torunu Hz. Muhammed’e  intikal eden, çok güzel  ve kadim davranışlardan birini de  sergilemektedir. Bu eylemiyle Rabbine: “Ben senin için her türlü maddi ve manevi fedakarlığa hazırım ”, şeklinde  bir mesaj iletmektedir!...

 

      Kurban, önceki Peygamberler döneminde de yapılan bir ibadet olmakla beraber,  Hz. İbrahim’in “… en sevdiğim şeyi Allah’a  kurban edeceğim” diyerek,  Rabbine  verdiği  söz ve rüya olayından sonra gösterdiği sadakatin nişanesidir. Oğlu İsmail’in yüce Allah ve  babasına teslimiyeti sonrası  Hz. Allah tarafından Cebrail(A.S)la gönderilen kurbanlık koçla  bu sadakatleri mükafatlandırılmıştı!.. O günden sonra eylem, her yıl aynı günde tekrarlanarak  kurumsallaşır;daha sonraki dönemde, Hz.İsmail ve kardeşi İshak ve oğulları tarafından devam ettirilmiştir. İsrail oğullarının Mısır çıkışı,  Hz. Musa ve inançlıları tarafından da sistemli olarak  uygulanmıştır. Kurban Yahudi ve Hıristiyan’larca kutsal olarak kabul edilen Aht-i Atik( Leviler  X ile Tesniye XIV 3-21) bölümlerinde yer almaktadır. Bazı  küçük Yahudi gruplar bu ibadeti günümüze kadar devam ettirmişlerse de, ana kitle MS.70’de başlayan Büyük  Diaspora Dönemlerinden itibaren, çeşitli mahrumiyetler nedeniyle terk etmişlerdir! Hıristiyanlara gelince: Hz. İsa,  Havariler ve onlara tabi olan ilk dönem  İsevi cemaat arasında  uygulamaya devam edilmişti. Sonraki dönemlerde,günümüz  Hıristiyanlığının  mimarı sayılan  Tarsuslu Pavlos, inançsız kesimlerden  cemaatine taraftar  toplayabilmek için çıktığı misyon gezilerinde “Sünnet olma  ve Kurban kesme”de insanların tereddüt geçirdiğini görerek  uygulamadan kaldırdığını bildirmiştir! Konu, Pavlus’un Hıristiyan dininin temel metinleri  olarak kabul  edilen, çeşitli milletlere gönderdiği mektuplarda belirtilmiş olup, eldeki insan yazımı  Müjde/İncil’de yer almaktadır!... Pavlos’un bu ve başka uygulamaları sonrası, Havarilerin lideri Hz. Yakup tarafından İsevi cemaatle olan ilişkisi kesilir. O günden sonra  yaptığı çalışmalarla Hıristiyan Cemaati kendi bildiğince oluşturmuştur!... Buna rağmen,yeryüzündeki bazı Hıristiyan cemaatlerde, kurban kesme  ritüeli günümüzde de uygulanmaktadır!

 

      Bir mali ibadet olarak kurban, Müslümanların toplumsal  kaynaşmasını sağlamaya yönelik, İslam Dininin uygulanmasını istediği  ibadetlerden biridir. İmam  Caferi Sadık ve öğrencisi Hanifi Mezhebinin İmamı Ebu Hanife, Peygamber Efendimizden gelen kuvvetli nakiller ve   Kur’an-ı Kerim’de geçen Kevser Suresinin ikinci Ayetindeki  “Rabbine kulluk et ve kurban kes.” (108/2)  İlahi buyruğuna dayanarak, vacip olduğunu belirtmiştir! Vacip: İslam’da Farzla Sünnet arasında terk edilmemesi gereken bir hükümdür!

 

        Müslüman kestiği kurban etini, fakir ve yoksullarla paylaşarak, onların da yararlanması sağlayıp, İslam’ın “Sevdiklerinizi Allah yolunda infak edin (ihtiyaç sahiplerine dağıtın)” hükmünü yerine getirerek, önemli bir takva sergilemektedir!  Rabbimiz yüce Kur’an’ın Maide Suresinde: “ (Kurbanların) Ne etleri, ne de kanları  Allah’a ulaşır.  O’na sadece sizin takvanız ulaşmaktadır.”( 5/27,28) Diyerek  Kurban kesiminin amacını belirtmiştir!   İbadetlerini samimiyetle  yerine getirenler takvaya ulaşabilmekte, aksi durumda  “Kendin pişir, kendin ye”ye  dönüşerek, bir Anadolu deyimiyle, buna  ”İbadet Savmak” denilmektedir!

     

        Kurban kesiminde üzerinde durulması gereken,  bir başka konuda: Uygunsuz mekanlarda yapılan kesim ve hayvana yapılan eziyetin  işkenceye varan boyutudur!  Bu uygulama İslam’ın:”Hayvanlara ve canlılara eziyet edilmeyecek” temel ilkesine  aykırıdır. Ayrıca yaşadığımız çağda,  şehirlerin  sağladığı mezbahane ve kesimhane  olanakları göz ardı edilerek, maalesef  kesim sırasında hala  kırsal alanda yapılan uygulamalarla, çevre kirliliğine sebebiyet verilmektedir!  Eğer bazı şehirlerde tesis ve  kapasite sorunu varsa, Belediyelerce ilave tesisler yapılarak ,yaşanan bu çarpıklıklar önlenebilir! Bir zamanlar Hac’da kesilen kurbanlar, sıcak iklimde kokuşması sonucu ,greyderlerle çöle gömülüp, imha  edilirdi;  o durumda kurban, kurban olmaktan çıktığı gibi, ibadet de kabahate dönüşmekteydi! Müslümanların gösterdiği tepki sonucu, yapılan kombine ve  soğuk hava depolarında saklanan etler açlık sınırındaki yoksul ülkelere gönderilmektedir!..

    

     Bayram, anılmaya değer bir olgu veya olayı kutlama anlamında toplumsal bir kavramdır; yoksa atalarımızın dediği gibi ,“ Deliye her gün bayram” olmaktadır.  Takvimlerdeki normal bir günü  bayram yapan insanların ona verdikleri önem ve yaşanan manevi atmosferdir! Unutulmaması gereken nokta,  o günden amaç:   Toplumun  “tuzu kuru” kesimiyle, fakir,  yetim, özürlü ve her türlü yardıma muhtaç bölümü kaynaşarak, aynı duyguları paylaşabilmesidir! Bunun yolu da  ihtiyaçlarının giderilmesinden geçmektedir! Desteğe muhtaç kesimin onurunu zedelemeden kurban eti ve  diğer ekonomik katkılarla  , gönüllerinin alınması toplumdaki sosyo kültürel bağları güçlendireceği gibi, Rabbimizin de hoşnutluğunu sağlayacaktır! Verecek bir şeyimiz yoksa,  bayramda  onlara sergileyeceğimiz bir tebessüm ,bir dokunuş ,  ellerini öpme  ve  söyleyecek bir tatlı sözümüz de mi kalmadı?!

 

       İslam , sosyal yardımlaşma  ve  dayanışmayı ibadet  olarak kabul ederek, toplumsal kardeşlik ve  Ümmet şuurunu aşılamaya çalışmıştır;  “Komşusu aç iken tok  yatan Müslüman’ı tehdit eden” ulvi  düşünce, insanları  fitre, zekat,  sadaka ve kurban gibi toplumsal ibadetlere yönlendirerek, sosyalleşmesini amaçlamıştır!  Sürekli kendi egosunu düşünerek-bırakınız komşuyu- ,en yakın  arkadaşını, dostunu, hatta ebeveynini  yılda iki bayramda da olsa arayıp, sormayarak, sadece  e-maillerle  geçiştiren insanın, vazgeçtik İslam ve Türk Kültürünü,  tarih öncesi hangi ilk çağ  kültüründe,  kendine nasıl bir yer bulduğu  merak konusudur !(?) 

 

      Birkaç yıldan beri ülkemizde Bayram tatil olarak algılanıp,  havalar uygunsa, şehirler boşaltılarak , insanlar tatil yörelerine akın etmektedir! Bunun nedeni, son kuşakların   toplum merkezli yaşamdan, birey merkezli yaşama geçmiş olmasında aranmalıdır ! Değişim :Toplumu etkileyen küreselleşme yanında , vahşi liberal ekonominin  yarattığı  travmalar sonrası, maddi ve manevi  kültürümüzün uğratıldığı erozyondur!   Burada en büyük  etken,    çocuklarımıza kendi yüksek terminal değerlerimizi öğretmede  yetersiz kalan aile, okul  ve buna seyirci kalan  kamu otoritesidir!...  Ayrıca  bu  oluşumun hızlanmasına çanak tutan, bazı  kitle iletişim araçları ve üniversitelerde çöreklenerek, büyük patronun belirlediği rolü üstlenip, kutsal değerlerin  içini boşaltarak, yozlaştırmaya  çalışan, kimliğini kaybetmiş zavallılar da sayılabilir! 

 

      Bütün  bu olumsuzluklara rağmen ümitsizliğe kapılmaya gerek yoktur! Tarihte bundan çok daha kötü ve zor dönemlerden geçmiş olan İslam toplumları gibi, günümüz Müslümanları da öz kaynaktan  alacağı güçle, yeni dinamikler oluşturarak, bu zorlukları da aşacaktır! Yeter ki iman, ihlas ve dinamizmimizi kaybetmeyelim! Unutulmaması gereken, şafağın gecenin en karanlık anında belirmeye başladığıdır! Kim bilir, belki de yeni  Bayram şafağının bahçıvanları,  çoktan yola koyulup, Hz. İbrahim’in  bahçesine tevhid tohumları ekmeye başlamıştır bile!...

 

        Çağımızın bunca stresiyle boğuşan  insanımızın bayramda tatil yapıp , dinlenmek hakkıdır; ancak bunlar, toplumsal ödevlerimizi yapmamıza engel olmamalıdır!...

© 2035 by Daniel Lunsford. Powered and secured by Wix

bottom of page