AHLAK VE ETİK
"Ahlak”, kelimenin en dar anlamıyla, nelerin doğru ve nelerin yanlış olduğu konumuyla ilgilenmektedir. Dini topluluklarda genellikle dini kökenli “ahlak” terimi kullanılırken, rasyonaneliteyi dinleştirmiş seküler toplumlarda, felsefi kökenli “etik” sözcüğü kullanılmaktadır. Esasen ülkemizde son zamanlarda bilerek ya da bilmeyerek “etik” kavramı ahlak teriminin yerine kullanılmaya başlanmıştır. Konunun anlaşılabilmesi için her iki kavramın tarihi ve sosyolojik köklerine bakmakta yarar bulunmaktadır.
Ahlak kelimesi hulk’un çoğulu olup huy ve karakter anlamına gelmektedir. Bütün dinler ahlak üzerine şekillenmiştir. "İslam güzel ahlaktan ibarettir." ve “ Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Hadisleri ile İslam dininin kendine has bir ahlak anlayışının bulunduğu vurgulanmıştır.
İslam Dini: İman, amel (fiil/eylem, ibadet) ahlak ve hukuk unsurlarından meydana gelen bir bütündür. Yüce Allah (C.C.) Kur’an’ı Kerim’de ahlakta kemale ermiş kişiler için “takva sahipleri” terimini kullanmıştır. Takva sahibi deyimi iman, ahlak ve ibadette ileri olanları ve hukukta adil davrananları ifade etmektedir. İslam dini insanların ibadet, hukukta adalet ve güzel davranışlar sergileyerek güzel ahlaka kavuşup erdemli insan olmalarını hedeflemektedir.
İslam ahlakı, temelini Yüce Kur’an’dan aldığı gibi, yeryüzünde en büyük ahlak abidesi olan yüce peygamberin davranış ve sünnetlerinden de almıştır. “Andolsun, sizin için Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın resulü çok güzel örnektir.” (Ahzap 33/21) ile ”Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem 68/4) ayetleri Peygamberin ahlakının yüceliğini göstermektedir.
Etik kurallar seküler olma yanında, kültürel ve felsefi kökenli olduğu için, toplumdan topluma farklılıklar göstermekte, çoğu zaman insanlar işlerine geldikçe bunlara uymakta, gelmedikçe uymamaktadırlar. Kurallara uyanlar bazı toplumlarda erdemli davranış sergilemiş olmakta; ancak bazı toplumda etik kurallarına uymak, yeni moda değimiyle “mahalle baskısı” denilen toplumsal baskının azaldığı yerlerde zayıflamakta, kargaşa (kaos), savaş ve kişinin hayati tehlikenin bulunduğu konumda tamamen ortadan kalkmaktadır.
Ölmüş insan eti yemek hiçbir toplumda ahlaki ve etik olmadığı halde geçmiş yıllarda Everest’e düşen uçakta bazı yolcuların ölen arkadaşlarının etlerini yiyerek yaşamlarını devam ettirdiği bilinen bir gerçektir. Aynı uçakta kurtulan bir Müslüman bulunsaydı, asla ölü eti yemeyip, Rabbine tevekkül ederek, çıkış yolu bekler, Rebbü’l Alemin de vadesi dolmamışsa yardım edererek kurtarır; şayet yaşam vadesi dolmuşsa ruhunu teslim ederek bir ömür boyu utanç içinde yaşamaktan kurtulurdu !....
Yukarda da değinildiği gibi “etik” sözcüğü -bazı toplumlarda ahlak sözcüğüyle eşdeğer anlamda- subjektif bakışla insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru olduğunu belirleyen bir yargı ve ilkeler kavramı için kullanılmaktadır.
Ahlak terimine gelince yukarda belirtildiği gibi, tamamen semavi ve Levh-i Mahfuz kökenli olup, huy, mizaç, seciye, tabiat, manevi yapı ve din anlamlarına gelmektedir. Dolayısıyla ilk peygamber Hz. Âdem’le yeryüzüne indirilmiş olan evrensel İslam kaynaklıdır. Yahudilikte Tevrat, Hıristiyanlıkta İncil ve son dönemde Hz. Muhammed’e inen Kur’an’a kesin şeklini alan ahlak, Peygamberin uygulamalarıyla Müslüman topluma mal olmuştur.
Bir insanın Müslüman ve hele mümin olabilmesi için, ahlak kurallarına titizlikle uyması gerekmektedir. Aksinin bu dünyadaki toplumsal dışlanmışlık yanında, ebedi âlemde önemli yaptırımı bulunmaktadır. Fakat Müslümanlar kapitalizmin kıskacında dünyevileşmeye başlayalı beri bu kurallar uyanların sayısı oldukça azalmıştır.