top of page

ADIYAMAN KAZIM ABİSİNİ KAYBETTİ

          Her şey  aklıma gelirdi de O’nun  vefatı ardınca yazı yazmak, gelmezdi . Kazım ağabeyi  60’lı yılların sonlarında tanıdım, hoş sohbet, nüktedan, edebiyat - şiir düşkünü, Ehlibeyt aşığı ve İslam’ın Sosyal Adalet kavramına yürekten bağlı, Adıyaman ve ülkemizin  ender  yetiştirdiği, mükemmel insanlardan biriydi. O yıllarda Samsat İlçesinin bütün halkı tarafından sevilen Tapu Sicil Muhafızıydı,( kamu hizmetinin sonlarına doğru Adıyaman Tapu sicil Müdürü olarak emekli oldu.)

         Lise mezunu ve lisede okuyan bir gurup arkadaşla çevresinde toplanır, sabahlara kadar  süren sohbetler yapardık. Genelde biz sorar o anlatırdı; bazen de bildiğimiz çeşitli konuları   -özellikle de sosyal sistemlerin ayrıntısını- bizden sorar,anlattıklarımızı sabırla dinleyerek, bilgi dağarcığına eklerdi. Osmanlıca ve  Farsça yanında Arapça’ya da  aşinaydı. Allah vergisi üstün bir zeka ve düşünsel yeteneğe sahipti. Tasavvuf  ekolü arifleri yanında, Batılı ve Doğulu düşünce insanlarının da bir çoğunun fikirlerinden haberdardı; onların kitapları eline seçtikçe okuyarak ,çevresindekilerle  tartışıp ,paylaşmayı  kendisine özel misyon edinmişti (!)    

       Tasavvuf yaşamıyla olan  ilgisini bazen  sosyal  çevresinden dahi  gizlerdi( Bu gün dahi yaşadığı toplumda onun hangi tasavvuf ekolüne mensup  olduğunu bilen sayısı -yayımladığı Rufai külliyatına rağmen- sınırlı kalmıştır.) 1966 yılının Ramazan’ında Tasavvuf mensubu olduğunu öğrendiğimde hayli şaşırmıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, yetiştiğim kuşak-taki birçoğu gibi,  Tasavvufun bir felsefi ekol ve Edebiyat  türü olduğunu sanmaktaydım. Sonraki yıllarda Kahta İlçesindeki  kamu görevim sırasında,O da İlçenin Tapu Sicil Muhafızıydı, daha önce oluşan aile dostluğumuz lojmanlarda komşuluğumuz neticesinde daha da pekişti. 1974 yılında Kahta’da yazdığı Varlık isimli ilk kitabı o söyledi, ben yazıya döktüm. (Sonraki yıllarda yazdığı Mezhepler ve İnançlarla ilgili kitabını  kaleme alması konusunda da  özellikle  telkinde bulundum. Kitabı “İslam’da Mezhepler ve Yükseliş” ismiyle yayımladı)

        Kahta Sohbetlerimize ilçede Kaymakam olarak bulunan ve daha sonra Kültür Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Baş danışmanlığı ve Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı gibi kamuda önemli görevler üstlenen N. Kemal Zeybek Bey de  katıldı.Bu gün için  Hoca Ahmet Yesevi alanında önemli uzmanlardan biri olan Sayın Zeybek, Tasavvuf konusundaki ilk  yakın izlenimlerini  o yıllarda edindiği söylenebilir.Hiç kuşkusuz İslam’ın hoşgörü ve samimiyet dini olduğu düşünce ve yargısını da… Bu gün  dindar Alevi kardeşlerimize yakın duruş içerisinde bulunan, birçok Ehli Sünnet aydınla, aynı safta durma gerekliliğini de o sohbet yıllarında edindiğini de düşünmekteyim.  Sayın Zeybek sonraki yıllarda buluşmamızda üçlü sohbet halkasını ve o halkanın kendisine kazandırdıklarını, dostlarının yanında  coşkuyla dile getirdiği gibi,  Tercüman Gazetesinde, köşesindeki bir yazısında da bahsetmiştir. Kazım ağabeyi  ve Kemal Beyle olan beraberliğimiz,   Boğaziçi Üniversitesine eğitimine gittiğim  sürece kadar devam etti. Sonraki yıllarda-İki yıl süren Adıyaman SEK Süt fabrikası Müdürlüğü dönemim hariç- ayrı şehirlerde yaşamamız nedeniyle, Kazım ağabeyle  ancak aralıklarla görüşebildim.

         İslam Alemi 1960 yıllardan itibaren, İslamiyet’i anlama ve yaşamada önemli bir arayış geçirmekteydi; Türkiye bu  arayışta  özellikle öncü rol üstlenmesi gerekirken; fikir hayatı bakımından sınırlı kaynaklara ve yaşayan az sayıdaki  düşünce adamına sahipti.Fikir pınarları neredeyse kuruma noktasına gelmişti. Bu olgu 20. yüzyılın başlarından itibaren, -hele Osmanlının yıkılışı ile- kendisini iyice göstermeye başlamıştı .Klasik Tasavvuf ve Tekke anlayışının sonuna geldiğinin sinyallerini vermekteydi ! Bir zamanlar oldukça müstesna ve seçkin insanlar yetiştiren bu kuruluşlarda artık son demlerini yaşar olmuştu. Esasen bu kuruluşların bir çoğununun başında yeterli olmayan insanlar Mürşit postunda otur-duklarından, gerçek işlevlerinden sapmalar yaşanmıştı.Ayrıca Tasavvuf mensupları için kullanılan “Sufi” kavramı Dünyadan el ve eteğini çekmiş Dervişler, Tekke kavramı ise bir nevi “İslami  ruhban” kurumları olarak algılanır hale getirmişti .Tekkelerde bu olguyu destekler  bol miktarda materyal ve görüntü sergilenmekteydi. Tasavvufun başlangıcına  uzanan Hicri 4. Yüzyıldan itibaren ekolleşen   Tasavvufun merkezinde İnsan-ı Kamil bulunmakta iken, Miladi  20. yüzyıla gelindiğinde bu  merkeze Tarikat ve Tekke yerleşmişti. İşte o yıllar  ve sonrası Türkiye’de İslam ve  Monarşik sistemlerin bağdaşıp, bağdaşamayacağı  başta olmak üzere birçok konunun  tartışılıp araştırıldığı yıllardı.Sol tandanslı gençler nasıl  sol arayışlar içine girdiyse, sağdaki gençlerde,Milli ve İslami değerler üzerinde yoğunlaştı…

         Kazım Ağabey geleneksel tasavvuf ve modern İslam arayışı  arasında kendine bir yer bulmuştu-sözlerinin bazen toplumda yanlış anlaşılması pahasına-, daima İslam’ın Toplumculuk, Adalet, Cumhuriyet, Demokrasi ve Sosyal  devlet ilkesine yakın olduğunu savunmuştur. Bu yönüyle Türkiye Coğrafyasında yetişen önemli bir şahsiyet olarak, gençlere faydalı olmaya çalışmıştır. Bu nedenle vefatında Sosyalisti-liberalisti, sağcısı –solcusu,zengin- fakir,Sünni-Alevi ve daha bir çok zıt fikir ve  sosyal konumda  olanları Adıyaman Ulu Camide kılınan cenaze namazında bir araya getirmiştir.

         İslami bir çok konudaki bilgisi yanında Tasavvufta Arif, Aşık,Alim vasıflarını taşıyan bir zattı.Yazdığı Yedi Kitap, bu gün için “Varlıktan Veriler” ismiyle- kendi adına- sevenleri tarafından oluşturulan Internet sitesinde Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanmaktadır. Doğrusunu söylemek gerekirse, bunların ruhundaki volkanı ve gönlündeki düşünceleri tamamen yansıttığını söylemek oldukça zordur! Burada birkaç  neden yanında,  biraz da Adıyaman gibi sosyo-kültürel bakımdan yeni gelişen bir  çevrede yaşamayı tercihinde aranmalıdır. Adıyaman’ın her alanda gelişmesine kendisini adamıştı.Şehir kültür ve kimliğine desteğin, bu şehirde kalınarak  yapılacağına inanan bir Adıyaman sevdalısıydı. (Aslında Adıyaman’ın kültürüne hizmet veren birçok hemşerimiz gibi dışarıda da hizmet edebilirdi, ancak tercihini bu yönde kullandı.) Eğitim ve kültürün önemli olduğuna inanan biri olarak, Adıyaman Üniversitesinin kurulmasını isteyen  aydınlarla ön saflarda mücadele vererek , üniversitenin kuruluşun görme mutluğunu yaşayıp, gözleri arkada kalmadan  aramızdan ayrıldı.

       Hiç kuşkusuz yakın bir gelecekte  Akademik düzeyde hakkında araştırma yapılarak,”toplumda  iz bırakan” değerli Adıyamanlı şahsiyetler arasında yerini alacaktır. Hz. Mevlana bir  özdeyişinde “Siz ne kadar kapsamlı anlatırsanız anlatın,muhatabınız ancak kapasitesi kadar anlayacaktır” der!  Ne yazık ki Kazım beyin fikirleri de yeterince anlaşılamamıştır. Bunun nedeni,  sosyal düşüncelerini, çeşitli dönemlerde günlük yazılar yazdığı Adıyaman Basınında ortaya koyarken, bazen çarpıcı üslup kullanmış olma yanında, bazen de kastını aşan ifadeler kullanmış olmasında arayabiliriz. Objektif bakış açısıyla, bazı  sosyal  ve kültürel düşüncelerine eleştirel yaklaşımlar getirilmesi, sevenleri tarafından  doğal karşılanmalıdır. Unutulmamalıdır ki her fani gibi, onunda bazı beşeri zaaf ve alışkanlıkları bulunmaktaydı, ancak zaaflarını en çok fren’leyenlerden de biriydi.   Hiç kuşkusuz yaşadığı dönemde, tüm düşünürlerde olduğu gibi, O’nun da sevip fikirlerini  benimseyenler yanında, eleştirenler olmuş; vefatından sonra da olacaktır. Bize göre konunun uzmanı bir  akademisyenin, kitap  ve yazıları üzerinde yapacağı ilmi  bir inceleme ve kritik  sonrası yayımlayacağı makale, O’nun hakkındaki gerçeği  bütün çıplaklığı ile  ortaya koyacaktır.  Şimdilik söylenecek ilk söz atalarımızın dediği gibi: “Meyve veren  her ağaç taşlanır.” O da eleştirilerden  nasiplenecek ve değeri, ilerde daha da anlaşılacaktır.

         Yardımcı, hakkında ilk değerlendirme önceliğ , her yönüyle ele alarak anlatmak O’nu bir ömür boyu izleyerek yanından ayrılmayan, maddi ve manevi varisi, oğlu  Hüseyin Yardımcı’ya düşmektedir. Ayrıca bir tarafsız araştırmacı tarafından Adıyaman’ın Tasavvuf ve düşünce tarihi ele alınıp,yazıldığı taktirde,Kazım bey ve Adıyamanlı diğer edip ve düşünürler yanında  Kadiri Dergahı postnişini, büyük Alim Seyyid Abdulmecid Geylani Efendinin düşünceleri de gün ışığına çıkarılıp, daha geniş kitlelerce paylaşılmış olacaktır.

        Tasavvuf yolcusunun “varlık ve benlikten kaçınma” ilkesi gereği, manevi yapısını toplumdan gizlemeye çalışan Yardımcı’nın,  görüş ve felsefesini  bu dar yazı boyutlarına sığdırmak oldukça zordur.  İlerde -ömrümüz vefa ederde, elimizdeki  başlanmış projelerin bir kısmını sonlandırma imkanı bulabilirsek- otobiyografik bir araştırma ile bilhassa Tasavvufi düşüncelerini  daha geniş kitlelere aktarmayı düşünmekteyiz. Yapılacak çalışma ile üzerindeki gizem  perdesini biraz daha  aralandığında:  İnanıp, savunduğu  düşünceleri yanında, yaşadığı topluma sağladığı sosyo-kültürel katkı daha da iyi anlaşılacağını ümit etmekteyim.

        Baba İshak, Muhiddin-i Arabi, Abdurahman Erzincan-i  gibi birçok düşünürün fikirlerini yeşerten coğrafya (Malatya-Adıyaman)  nasıl Niyazi Mısri’yi  yetiştirmişse, günümüzde de  aynı ekolün meyvesi ve onun gibi değerli  Kazim  Yardımcı’yı    yetiştirmiştir. Bundan dolayı ne kadar övünülse azdır. Unutulmamalıdır ki bu güzide insanlardan Baba İshak ve Arabi’yi bazıları bu gün dahi taşlamaya devam etmektedir. Bunun nedeni 16. yy. itibaren Osmanlıda Medreseleri  hakimiyetine alan Kadiyani hareketin ve daha sonra  oluşan Vahabi  düşüncenin Hicaz’daki hakimiyetinin, Tasavvufu İslam’dan dışlamaya çalışmış olmasıdır.  Bunca yazılmış kitap ve İlahiyat Fakültelerinde kurulan Tasavvuf bölümlerine rağmen, bu tahribatların son Osmanlı dönemi Medrese anlayışındaki olumsuz  izlerinin yansımaları hala silinememiştir.

       Yeri gelmişken bir hususa değinerek yazıyı noktalayalım, toplumda hizmet üreterek iz bırakanların isimlerinin park,meydan, cadde ve sokaklara verilerek yaşatılmasını tüm Adıyamanlı hemşerilerimiz gibi takdirle karşılamaktayız. Ancak toplumda fikir üreterek hizmet vermiş olan değerli şahsiyetler de unutulmalıdır. Bu konuda görev ve takdir  Belediye Meclisine ait olmakla beraber, önerilecek isimler üzerinde   gerekli çalışmayı yapmak da Kent Konseyimize düşmektedir. İsmi yaşatılması gereken bir çok aydın ve düşünür yanında, kendisini Adıyaman kültürüne adamış Kazım Yardımcı’nın isminin bir caddeye verilmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz..

© 2035 by Daniel Lunsford. Powered and secured by Wix

bottom of page