ŞİİR VE MÛSİKİNİN İSLAMDAKİ YERİ
Musiki tarif edilirken; ”Seslerin ritimlerin , armonilerin yoğun bir biçimde birleştirilmesiyle meydana getirilen, heyecanları sezdirme ve uyandırma sanatı” olarak nitelenmektedir. Aslı bestelenmiş melodi ve şiir olan musiki, ritim ve sözlerine bağlı olarak, insan mizacına göre bazı nefsani dürtülerini harekete geçirdiği gibi, anlam ve yorumuna göre, kanı ateşleyerek mecaz aşkı körük-lemekte; yine edebi yapı ve icrasına bağlı ruhu coşturup, İlahi aşka da yönlen-dirmektedir!...
İslam alimleri şiir ve musikinin haram, mekruh ve helalliği konusunu bir çok devirde tartışa gelmişlerdir! Bunun nedenleri: müşriklerin Hz Muhammed’i inkar için ”şair” olduğunu ileri sürerek, Risalet etkisini kırmak isteyince, inen Ayetlerin yorumu başta olmak üzere, sonraki dönemlerde elemeden geçirmeden derlenip, koleksiyonlara alınarak, Hz. Peygambere atfedilen, müzikle ilgili bazı mevzu Hadislerinden kaynaklanmaktadır!
İslam öncesi dönemin müşrik Arap şairleri: Güzel ve şehvetli eşlerini, gösterişli atlarını veya kabile önderlerinin hamasetini överek şöhret bulmuşlardı; söyledikleri şiirlerle toplumu etkileyp, işsiz- güçsüz, asalak yaşarlardı! Yüce Allah , Kur’an-ı Kerimde bunlar için: ”Hiç şüphe yok ki,her vadide sersemce dolaşıp dururlar ve gerçek şu ki onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler.”( Şuara 26/ 224,225) diyerek konumlarını belirtmiştir. Yine aynı surenin takip eden ayetinde : “Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve Allah’ı çok ananlar, zulme uğradıktan sonra yardıma mazhar olanlar müstesna.”(26/226) diyerek Ashaptan. Ravaha oğlu Abdullah,Sabit oğlu Hassan ve Malik oğlu Ka’b gibi Hz. Peygamberi öven ve İslam’ın tebliği ile uğraşan inançlı şairleri ayırmıştır. Hz. Peygamberden gelen bir rivayette: ”Gerçekten şiirlerin bazısı Hikmettir” (Cami’al Sağayir) Hadisiyle bazı şair ve şiirleri taçlandırmıştır. Sahabeden kendisini öven Ka’b İbni Zuhayr’in yazdığı ve adına “Kaside-i Bürda” denilen şiirin bir mısraını bizzat Hz. Resulullah’ın düzelttiği ve bu şairin üzerine kendi hırkasını örterek veya atarak taltif ettiği , Müslim’in kaydettiği rivayetler arasındadır! Bundan İlham alan Busuri ( V.694/1294) Kaside-i Bürde isimli bir eser kaleme almıştır…
Müzikle gürültüyü, sanatla safsatayı birbirinden ayırtmak gerekir; tıpkı dane ile samanın ayıklanması gibi … Varlıkta İlahi Hikmet açısından bakıldığında şiir ve musiki yaratılış evrelerinden itibaren açığa çıkmaya başladığı görülür; diğer güzel sanatlar gibi evrensel olup,sistemin temeli sesin doğal rezonansına dayanmaktadır.Buradan yola çıkan Akustik Bilimi. çağımızda elektronik sa-yesinde, birleşenleri ayrıştırarak veya ayrıştırdıklarını birleştirerek yapay sesler meydana getirmiştir!
Yüce yaratıcı( el-)Bedi , Besir ve Semi sıfatlarıyla kendi güzelliğinin yanında güzel ve güzelliklere olan tutkusunu da yaratıklarında resmetmiştir..” Allah Güzeldir, güzeli sever.” (Hadis) Bir başka söylemle varlıkta çirkinlik yoktur; çirkinlik, insanın şaşı bakış açısıyla, nesne ve simgeleri çarpıtmasından kaynaklanmaktadır.Doğada var olan ses ve ritimler hece ve notalara dökülerek eşsiz bir sanat eseri yaratmak mümkün olduğu gibi, aynı ses ve ritimlerin aralıkları uzatılıp - kısaltılarak kulakları sağır edip insanın ruhsal dengesini bozarak, intihara kadar sürükletecek seslerde üretilebilmektedir. Tarihin ilk çağlarından beri müzik kötüye kullanıldığı gibi iyiye de kullanıla gelmiştir.İyiye kullanılan Osmanlıda kurulan Dar-ı Şifa evlerinde Psikoterapi aracı olarak, psikoloji bozukluğu gösteren hastalar tedavi edilmekteydi!
Allah(C.C.) Kur’an’da Hz. Davut’tan bahseden “... O kuvvet sahibi Davud’u an, çünkü o nağme ile Allah’ı tesbih ederdi. Biz dağları onunla beraber( zikretmeleri için boyun eğdirmiştik).Akşam sabah onunla beraber tesbih eder (onun yaptığı tesbihle çınlarlar)di. Toplanıp gelen kuşları da (ona ram etmiştik.) Hepsi onun nağmesine katılır (beraber tesbih ederler)dı. “(Sâd 38/17-19) Ayette:Hz. Davud’un sesinin çok etkili olduğu, güzel nağmeler ve melodilerle sabah akşam Rabb’imizi zikrettiği, zikrinin dağlarda yankılandığı, öbek, öbek gelen kuşların da bu zikre iştirak ettiği anlatılmaktadır. Hz. Davud’un sesinin güzelliği konusunda pek çok rivayet olduğu gibi, Türkçe dahil birçok lisana yerleşen yüksek oktavlı, gür erkek sesi için kullanılan ”Da-vudi ses” deyimi de bunu doğrulamaktadır.
Hz. Resulullah (S.A.V.)’ın güzel sese çok önem verdiği birçok kaynakta belirtilmektedir. Bir gün Ebû Mûsâ’l Eş’arinin okuduğu Kur’anı dinleyip ona “Ey Ebû Mûsa, sana Dâvûd (A.S.) a verilen mizmarlardan bir mizmar verilmiştir.” Buyurmuştur. Eş’ari Hz. nin sesini Hz. Davud’a benzeten Efendimizin,güzel sesle Kur’an okumayı teşvik ettiği, başka rivayetlerde de vurgulanmaktadır Nitekim: “ Her şeyin bir süsü vardır Kur’an’ın süsü de güzel sestir. ” ( Müs-lim) sözü Zatına aittir. Asrı Saadet, Hülafa-i Raşidin ve sonraki dönemlerde, Kur’an çok değişik kıratlarla da okunmaya devam edilmiştir. Osmanlı Döneminde başta İstanbul olmak üzere birçok şehirlerde Teravih Namazları değişik makam ve kırat üzerine okunan Kur’an ve arada salavat ,tekbirat ve karşılamalarla kılınmış olup, günümüzde de bazı Camilerde bu gelenek yaşatılmaya devam edilmiştir. Ülkemizde olduğu gibi, İslam Coğrafyasındaki bir çok ülkede Hafızların yetişmesine yönelik, Kur’an okuma yarışması düzenlenip, güzel sesle okuma ödüllendirilerek teşvik edilmektedir…
Peygamber Efendimizin güzel sesi sevdiğine bir başka örnekte, İslam’ın İbadet çağrısı olan ezanı, sesi oldukça güzel olan Hz. Bilal Habeşi’ye okutmasıydı. Sesinin yanında eski bir köle olan bu zatın diliyle davetin yapılması, bir yönüyle de”Azizü’l İntikam” olan Allah’ın: Zulme uğrayan mazlum inananlar adına, “müşrik ekabirlerinden” yeryüzünde aldığı intikamıydı!... Mekke’nin Fethi Günü, İslam Orduları şehri teslim aldığında, erkekler Kâbe Meydanında toplanmıştı. Namaz vaktiydi, Resulullah Efendimiz Hz. Bilal’dan ezan okumasını istedi,büyük bir çeviklikle Kâbe’nin damına çıkıp ,Ezanı her zaman okuduğundan daha bir coşkulu ve daha gururla okumaya başladı…Müşrikler için o an sanki zaman durmuştu: “Horlayarak İslam İslam’la özdeşleştirdikleri Köle” şimdi tepelerinde Allah’ın adına, meydan okumaktaydı!... Müslim’in kaydettiği bir başka hadisi şerifte: Aynı gün Hz. Peygamberin devesi üzerinde Fatiha Suresini nağmeli olarak okuduğu belirtilmektedir. Bu rivayet Hz. Peygamberin fetihle ilgili sevinç ve coşkusunu dışa vurmasının tespiti bakımından da oldukça önemlidir!
Eldeki Kitab-ı Mukaddeste (Ahti Atik)’te Davud (A.S.)’a atfedilen Mezmur’larda musikinin yanında çalgı aletleri de bahsetmektedir:“Ey salihler Rab ile sevinin;/ Doğrulara hamd yaraşır./Cenk çalıp Rabb’e şükredin,/On telli sentur ile ona terennüm eyleyin./Ona bir yeni ilahi okuyun,/ Yüksek sesle güzel çalın.(...)”(Mezmur 33 s.557)“Sebt Günü için ilahi.Rabb’e şükretmek,/Ey yüce olan senin ismine terennüm etmek,/Sabahleyin inayetini ve her gece sadakatini,/ On telli saz üzerinde ve sentur üzerinde,/Cenk üzerinde ahenkli bir sesle ilan etmek iyidir.(...)”( Mezmur 92 s.594)
O günün çalgı aletleri olan Cenk ve Sentur’la Allah’a ilahilerin okunmasını isteyen Davut(A.S.)’da İslam Peygamberiydi… Abdulkadir Geylani Hz. Sırrü’l Esrar isimli kitabında, Efendimizden naklettiği “...( bir insan).ud ve titreyen sesinden zevk almıyorsa mizacı bozuktur.” Peygamberimizin Davud’un davranışını benimsediğini göstermektedir. Efendimiz Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde kendisini karşılamaya gelen hanımların tef çalarak methiyeler (Talaa’l- bedr aleyna…) söylemesini de hoşnutlukla karşıladığı bilinen gerçektir! Bununla beraber Hz Peygamber insanları şehvete yönlendiren musikiyi yasak-ladığı da bir başka olgudur!…
Yukarıda Resulullah Efendimizden gelen şiir ve Musikiyi metheden hadisler yanında kaynaklarında aleyhte rivayetleri de bulmakta ve bunlardan çoğu içerisinde Buhari ve Müslim’in de bulunduğu Kütub-ü Site (Altı büyük Hadis koleksiyonu)nda da yer almaktadır.Daha önce vurguladığımız gibi, bazı İslam alimleri bu nedenle musikiye karşı durmuşlardır.Bu konuda oldukça geniş ve ilmi kriterlere dayan araştırmalar yaparak, “İslam Açısından Musiki ve Sema” isimli bir eser yazmış bulunan Prof.Dr. Süleyman Uludağ hoca , İbni Hazm ,İbnü’l Arabi,Gazali vb. Alim ve Muhaddislerin yaptığı ilmi kritiklere dayanarak “Bu mesele ile ilgili rivayet edilen Hadislerin tamamının düzmece” olduğunu belirtmektedir !...( 1976/ S.154,155)
Gerek Peygamber Efendimizin sağlığında, gerekse de vefatından sonraki her asırda Zatı ve Ehlibeyt için birçok methiye, mersiye, naat ve şemal yazılmıştır. Tasavvuf dergahlarının açık olduğu yıllarda, bestelenmiş eserler, gerek Aşur-u Muharrem gerekse diğer mübarek gün ve gecelerde güzel sesli muganniler tarafından okunarak toplanan cemaat coşturulmaktaydı. Günümüzde de Cuma salası ve sabah ezanından önce güzel sesli müezzinler tarafından bazı camilerin minarelerden okunmaktadır!
Kaynağını Farabi,Abdulkadir Meraği ve Golam Şadi’den alan Dini ve Türk Sanat Musikisi ilk harcını Tasavvuf Dergahlarından almıştır.Ünlü besteci Itri,Dede Efendi, Osman Dede,Ahmet Ağa ve Zekai Dede ile burada ismini sayamadığımız bir çok bestekar Musikimizin ilk temel taşlarını oluşturmuştur. Günümüzde de başta İstanbul olmak üzere , birçok şehirlerde Tasavvuf ve musiki geleneğini devam ettiren cemaat ve guruplar bulunmaktadır. Osmanlının son asırlarında elit tabakanın dinlediği tasavvuf musikisi, bu gün belirli gurup ve mekanların dışına da taşabilmiştir. Öncülüğünü T.R.T. Kurumunun yaptığı Kon-serlerin bazı özel geceler ve Ramazan ayı boyunca Radyo ve televizyonlardan yayınlanması toplum üzerinde etkili olmuştur . Hiç kuşkusuz halkın benimse-mesinde Ş.Urfa Dergah geleneğinin de katkısı bulunmaktadır. Güneydoğuda yetişen birçok gazelhan ve hafızlar Dergah kökenli musiki üstatlarının öğrencileridir. Anadolu’nun değişik yörelerinde yetişen hafız ve gazelhanlar Fuzuli ve diğer hak aşıklarının şiirlerini besteleyerek, yörelerine has yorum-larıyla müzik repertuarımızı kazandırıp halka benimsetmişlerdir. Bu gelişmeler, son yıllarda Müftülüklerde açılan meslek içi eğitim kurslarının bazılarında keman ve ney gibi çalgılar eşliğinde dini musiki icra edilerek, İmam ve müez-zinlerin musikiye adaptasyon sonucu, güzel sesle ezan okuyup, kamet getir-meleri hedeflenmektedir! Bu çalışmalar geçmişe kıyasla, Diyanet’in taşra teşkilatının, çalgı aletlerine bakışışındaki değişimin göstergesi olarak oldukça önemlidir!
Musiki Kültürümüze Ney ve Kudüm eşliğinde Semayı katarak, yeni bir ahenk ve renk kazandıran Hazreti Mevlana: “Musiki Allah Aşıklarının ruhlarının gıdasıdır.zira musikide Allah’a ulaşmak ümidi vardır.” derken Aşıkların gönlünde oluşan aşk kıvılcımından bahsetmektedir. Sevgi ve onun daha ilerisi olan aşk,Yüce Allah’ın Esma’ül Hüsna’sında yer alan “el- Vedud” isminden kullarına intikal eden en büyük tecelli ve lütuf olup, okunan ilahi ve nağmeler müminleri vecd-i ilahi ve aşka yönlendirmektedir.Güzel sesle okunan Kur’an, Mevlid ve aralardaki mersiye ,naat ve münacatların dimağlarda meydana getirdiği lezzetler bu aşkın nişanesidir. İbadetler sırasında Huşu ve haşyet sonucu oluşan duygu yoğunluğunu sık yaşayanlar: Sonunda Rabia ,Yunus ve Mevlana gibi ilahi aşka yönelmektedir .Bu olguyu, herkesten önce,Resulullah, Ehl-i Beyt ve Eshab yaşamıştı; sonradan gelen Ümmet ise Allah ve Resulü aşkının nurundan sıçrayan kıvılcımlarla halelenen “Aşk Yolundan” yürüyerek, ilahi vuslata erip, sonsuzluk kervanına katılmaktadır!...
Rabbim bizlere de nasip eylesin!...